Aşk geçmişten gelen bir hatıradır: Ingeborg’un Tollak’ı
Abdullah Ezik
Damla Güler Eren çevirisiyle yakın zamanda Timaş Yayınları tarafından yayımlanan Tore Renberg’in romanı Ingeborg’un Tollak’ı aşk, evlilik ve aileye dair pek çok soruyu içinde barındıran, hayatın farklı sularda farklı şekillerde yaşanabileceğini ortaya koyan bir eser.
Ingeborg’un Tollak’ı bir aşk hikayesinden yola çıkarak farklı konulara yayılan bir yapıya sahip. Roman, zamanla Tollak’a bir karakter, biçim ve ruh veren Tollak ve Ingeborg’un hikayesi üzerinden gelişiyor. Tollak, karanlık tarafı aydınlık tarafına üstün gelen huysuz, huysuz bir karakter olarak öne çıkıyor. Bütün hayatı kasabanın ve yaşadığı tenha yerin ortasında sıkışıp kalmıştı. Bu evden ve kasabadan ötesini asla düşünemezdi. Başka yerlerde başka deneyimlerin olduğunun bile farkında değil ya da umursamıyor. Bu yüzden her şey onun yanındadır. Bu noktada Tollak’ı ve onun dünyaya bakışını zamanla değiştiren ve şekillendiren tek bir unsur vardır: Ingeborg. Bir gün kasabada tanıştığı Ingeborg’a aşık olan ve zamanla bu aşkın gücü altında ezilen Tollak, kendi içinde yıkıcı ve geri dönülemez bir ateş yakmıştır. Öyle ki Tollak bir noktada kendisini ve karakterini tamamen Ingeborg’a duyduğu bu aşk üzerinden tanımlıyor: “Ben aşktanım ve yaptığım her şeyi aşktan yaptım. Biz birbirimize çok benziyoruz, sen ve ben.” (Renberg, 2023: 185)
TOLLAK NE SEVİLİR NE NEFRET EDİLİR
Tollak’ın Ingeborg’a olan aşkı ve bu aşkın onun üzerindeki gücü romanın merkezinde yer alan ve tüm anlatıyı şekillendiren temel duygudur. Tore Renberg, Tollak’ın ağzından bütün bir anlatıyı geliştirirken, karakterini farklı yönlerden vurgulamaya çalışıyor. Tollak’ın pek çok farklı karanlık yanı vardır: nefret, öfke, yalnızlık, kontrol eksikliği ve çok daha fazlası. Öte yandan anlatı hiçbir zaman okuyucuyla Tollak’ı tam anlamıyla karşı karşıya getirmiyor. Tollak ne sevilir ne de nefret edilir; o her zaman orada bir yerlerdedir. Bazen okura yaklaşır, bazen de uzaklaşır. Davranışlarıyla kimi zaman kendine yabancılaştırır, kimi zaman da büyük duygulara neden olur. Bu noktada Tollak’ın ağzından bütün bir anlatıyı geliştiren Renberg’in temel niyeti netleşiyor. Renberg, tekil bir anlatı kurup geliştirerek aslında kendi karakterini tüm çıplaklığıyla okura sunuyor. Okuyucuyla baş başa bırakılan karakterin kendini açıkça ifade etme hakkı vardır. Etrafta kimse yok. Böylece Tollak’ın hikayesi gelişiyor ve devam ediyor.
Roman, Tollak’ın kendini keşfetmesiyle ya da kendini aramasıyla açılıyor: “Kan kırmızı şarap rengindeydi, tazeydi, diş minesinin üzerinden küçük nehirler gibi akıyordu. Girişteki banyoya gittim, lavabonun üzerine eğildim ve tükürdüm. Daha fazla kan. Başımı kaldırıp hızımı, yaşlı yüzümü, göz çevremdeki kırışıklıkları, kalın üst dudağımı, sert sakalımı inceledim; Kendime bakmayı hiçbir zaman sevmedim. “Dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim ve bir zamanlar kök salmış olduğu için orada bir yuvası olduğunu hissettim.” (Renberg, 2023: 5) Tollak’ın kendisi hakkında geliştirdiği bu niyetler, görünüşü ve bu görünümün onda yarattığı izlenim aslında onun nasıl bir ikilem içinde olduğunu gösteriyor. kızgındır, yalnızdır. Evin dışında, ötesinde başka bir hayat varken tuzağa düşürülür. Artık kutsanmıştır ve etrafı geçmiş bir aşkla ve uzak anılarla çevrilidir. Bu durum roman boyunca hissedilecek en temel duyguyu işaret etmektedir.
Pek çok karanlık yönü bulunan Tollak’ın tek parlak noktası aslında Ingeborg’dur. Ingeborg’un varlığı, Tollak’la kurduğu bağ ve zamanla onda yarattığı dalgalanmalar, roman boyunca farklı durumlarda anlatının inişli çıkışlı bir yapı sergilemesini sağlar. Tollak, Ingeborg’u ne zaman düşünse onun insani yanı ön plana çıkıyor. Diğer zamanlarda daha doğru bir şekilde sessiz ve yalnız bir adam olarak tanımlanabilecek Tollak, Ingeborg’un ortaya çıkmasıyla yüksek sesle konuşur ve içindeki ışığın parıltısı ortaya çıkar. Bazen onunla birlikte diğer aile üyeleri ve kasaba halkı da bunu fark ediyor. Sevginin insanlığa ışık tutan, umut veren yönü budur. Ne kadar karanlık bir karakter ama aşkla aydınlanıyor. Tam da bu nedenle aşk, anlatının tamamını şekillendiren en değerli unsur olarak öne çıkıyor.
Ingeborg’un Tollak’ı, Tollak ve Ingeborg’un aşkının yanı sıra birçok farklı sırrı, yalanı ve gizemi de içinde barındırıyor. Öyle ki hikayenin tamamını anlayabilmek için romanın sonuna gitmek gerekiyor. Aşk, korkunç bir ayrılıktan zarar gördü. Ondan geriye yalnızca anılar kalmıştı ve bu anılar Tollak’ı giderek daha sert bir insan haline getiriyordu. Öyle ki, Ingeborg’un ardından çocuklarını birer birer kendisinden uzaklaştıran Tollak, giderek onlardan uzaklaşır ve ne yaparsa yapsın ailesini bir arada tutmayı başaramaz. Hillevi ve Jan Vidar ailelerinden uzakta, herkesten ve her şeyden uzak, farklı şehirlerde bir yaşam tercih ediyorlar. Öyle ki ne kasaba, ne aile, ne de ev onları bir arada tutabilmektedir. Her şeyin bir anıya dönüştüğü noktada aile dağılmaya başlar. Tollak ne pek çok açıdan kendisine benzettiği kızı Hillevi ile ilişkisini sürdüremez, ne de Ingeborg’a benzeyen oğlu Jan Vidar’ı kendisine yakın tutabilir. Her ikisi de ailelerinden kopuk bir yaşamı tercih ediyor. Öte yandan Tore Renberg’in bu noktada çapraz eşleştirme yapması, baba-kız, oğul-anne karşılaştırması ve bu benzerliğin karakterler arasındaki konumu ve ilişkileri psikanalitik sıkıntıyı daha da derinleştirmektedir. Tollak, Hillevi’yi kendine benzetirken, oğluna her baktığında eşini anıyor ve yok olan şeyleri daha da derinden hissediyor.
TOLLAK BAZEN ÇELİŞKİ BAZEN ANLAŞILABİLİR BİR KARAKTERDİR
Oddo olayı romandaki bir başka açılım noktası olarak değerlendirilebilir. İlk farkına vardığı andan itibaren içinde büyük bir yere sahip olan Oddo’yu yanına alan Tollak, onu Ingeborg’la birlikte eve getirip sahiplenir ve böylece kendi içindeki her şeyin ölmediğini kanıtlar. Tüm karanlık yönlerine rağmen bazı durumlarda çeşitli aydınlanmaların da farkındadır. Mesela Oddu ile ilk tanışma anını şöyle anlatıyor: “Şelale kenarındaki adamın oğlu, iki arkadaşı motosikletleriyle dükkanın önünde çember çizerek gürültü yapıyorlardı. Oddo, motorların arasındaki iç dairenin ortasındaydı. Ve küçük elinde bir dondurma. Dondurma damladı, damladı ve bileğinden aşağı akmaya başladı. (Renberg, 2023: 17) Oddo ve dondurma, dondurmanın bilekten aşağı akma şekli, tüm bu detaylar Tollak’ın hafızasının ne kadar güçlü olduğunu görünür kılıyor ve subjektif olaylara odaklanıyor. Bu tür şefkat ve sevgi anları Tollak’ı yekpare bir karakter olmaktan kurtarıyor. Evine aldığı ve elinden geldiğince kendinden, şefkatinden ve sevgisinden verdiği Oddo’yu koruyan Tollak, aile dağıldıktan, ikamet işlevini tamamladıktan ve herkes gittikten sonra Oddo ile yalnız kalır. Bu bir anlamda Tollak’ın hayatını nasıl şekillendirdiğini, nasıl bir niyetle, nasıl bir karar ağıyla hayatını şekillendirdiğini ortaya koyuyor.
Hayatını Ingeborg, Hellevi, Jan Vidal ve Oddo ile kuşatan, dolduran ve şekillendiren bir karakter olarak Tollak, bazen çelişkili, bazen de anlaşılır bir karakter olarak değerlendirilebilir. Tore Renberg, 2020 Norveç Kitapçılar Ödülü Sahibi, 2020 Norveç Kitap Blogcuları Ödülü Sahibi, 2020 Ordknappen Ödülü Sahibi, 2020 Norveç Kitap Blogcuları Ödülü Sahibi, 2020 Norveç Kitap Blogcuları Ödülü Sahibi, 2020 Norveç Kitap Blogcuları Ödülü gibi birçok farklı ödüle layık görülen/aday gösterilen bu çalışmaya dikkat çekiyor. P2 Dinleyiciler Ödülü. Duygular, içerdiği sırlar ve gizemlerle kendine özgü bir dünya geliştirmeyi başarmış özel eserlerden biri olarak değerlendirilebilir.